28 Şubat mağduru, AKDER Başkanı Güneşer, "Bireysel mağduriyet hikayelerinden çok, bütün vatanımızın, milletimizin, insanlığın yaşadığı büyük bir acı var. O dönemde çok zeki olan milyonlarca gencimizi kaybettik." dedi.
AA-İSTANBUL - Zeynep Rakipoğlu
Haber Link
28 Şubat mağduru kadınlar tarafından kurulan Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (AKDER) Başkanı Dr. Fatma Zehra Güneşer, ''Çanakkale'de kaybettiğimiz gibi bir nesli kaybettik 28 Şubat'ta. Bu sebeple bireysel mağduriyet hikayelerinden çok, bütün vatanımızın, milletimizin, insanlığın yaşadığı büyük bir acı var. O dönemde üniversite sınavlarında o sıralara girmek o kadar zor olduğu halde üniversiteye giren, çok zeki olan milyonlarca gencimizi kaybettik.'' dedi.
28 Şubat döneminde okuduğu Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde derslere alınmayarak okuldan uzaklaştırılan ve daha sonra gelen afla 2006 yılında üniversiteden mezun olan Güneşer, o süreçte yaşadıklarını AA muhabirine anlattı.
Güneşer, 28 Şubat sürecini hatırlamanın çok acı verici olduğunu dile getirerek, bir anda okula alınmamaya başlandıklarını, 3. sınıfta dönem ortası sınavlarında derslere devam ettiği halde, başörtülü öğrencilerin isimlerinin yazılı olduğu ve olmadığı iki ayrı liste getirildiğini söyleyerek, "Eğer başımızı açarsak bizim olduğumuz listeyle devam edeceklerdi. Başımızı açmadığımız için diğer listeyle devam ettiler. Devamsızlık gibi herhangi bir problemimiz olmadığı halde sınava almadılar.'' diye konuştu.
Arkadaşlarıyla haklarını savunmak için suç duyurusunda bulunduklarını, bunun üzerine yürütmeyi durdurma kararı çıktığını belirten Güneşer, ''Bir umutla 'okula devam edeceğiz' derken yürütmeyi durdurma kararı alan hakimin görevden uzaklaştırıldığını öğrendik. Yani her yerde herkese karşı yapılmış büyük bir baskı vardı.'' dedi.dedi.
''28 Şubat, millete ve milletin manevi değerlerine karşı topyekün bir savaştı''
Başörtüsünün 'irtica' olarak görülmesinin darbeye zemin hazırlamak için uydurulmuş bir senaryo olduğunu ifade eden Güneşer, tek isteklerinin vatana, millete faydalı olmak, haklarının engellenmemesi olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
"Onun için o dönemde onların tamamen yapay oluşturulmuş senaryolar olduğunu düşünüyorum. Sadece nasıl bundan önceki darbeler döneminde zemin hazırlamak için oluşturulmuş senaryolar varsa, nasıl bu vatanın evlatları birbirine kırdırıldıysa o dönem de suni yaygaralar koparıldı. İrtica tamamen bir safsataydı. 28 Şubat, millete ve milletin manevi değerlerine karşı açılmış topyekün bir savaştı. O savaşın mağdurları da biz olduk. Asker, öğretmen, doktor, her kesimden mağdurlar oldu. 15 Temmuz'u yaşadığımız zaman daha iyi gördük. O dönemde bizim gibileri eğitim hayatından uzaklaştıranlar tamamen FETÖ'cü hainlere o kadroları teslim etmişler. Gezi olaylarında ve 15 Temmuz'da vatanımıza, milletimize zararı olacağını düşündüğümüz tüm olaylarda acılarımız, travmalarımız tazeleniyor.''
Güneşer, aynı sınıfta okudukları arkadaşlarından bir süre destek gördüklerini daha sonra başörtülü olarak girdikleri derslerin hocalar tarafından iptal edilmesiyle arkadaşlarıyla karşı karşıya gelmeye başladıklarını ve desteklerini kaybettiklerini belirterek, hiçbir baskı ve haksızlığın sonsuza kadar devam etmeyeceğini söyledi.
''Bir gün başörtüsünün yine serbest olacağına inanıyordum fakat bu kadar uzun süreceğini düşünmüyordum. O devir o kadar uzun sürdü ki... Aynı Çanakkale'de kaybettiğimiz gibi bir nesli kaybettik 28 Şubat'ta" ifadelerini kullanan Güneşer, bireysel mağduriyet hikayelerinden çok, vatanın, milletin, insanlığın yaşadığı büyük bir acı olduğunu kaydetti.
Güneşer, " O dönemde üniversite sınavlarında o sıralara girmek o kadar zor olduğu halde üniversiteye giren, çok zeki olan milyonlarca gencimizi kaybettik. O öğrencilerin seneleri, emekleri heba oldu. Hala okullarını bitiremeyen arkadaşlar var.'' dedi.
O dönemde insanların sadece baskıya değil ekonomik krizlere de maruz kaldıklarını söyleyen Güneşer, şöyle konuştu:
''Sadece inancından dolayı ezilenler, mağdur edilenler değil tüm halkımız ekonomik krizle mağdur edildi. Bireysel mağduriyet hikayelerimizi anlattığımız zaman (şu özgürlük ortamında) gençlere masal gibi geliyor. '28 Şubat bin yıl sürecek' iddiasında olan darbecilerin asıl hedefi bu milleti benliğinden, dininden uzaklaştırmaktı. O yüzden mağduriyetleri geçmişten bir madalya gibi taşıyalım ama esas hedeflerine ulaşmalarına engel olmak için daha çok çalışalım. Çünkü hala çalışıyorlar. Maalesef gençliğimiz ve kültürel değişime bakarak bu noktada görevimizi yapamadığımızı düşünüyorum.''
''FETÖ liderinin 'başörtüsü füruattır' lafıyla üzerimizdeki baskı arttı''
Yasağın ilk günlerde kılık kıyafet adı altında genele yayıldığını, kılık kıyafet yönetmeliğine bir yasak getirildiği için tüm insanları etkilediğini ve on binlerce kişinin Çapa ve Cerrahpaşa'dan Beyazıt'a yürüdüğünü, ilk günler birliktelik olduğunu anlatan Güneşer, "Fakat bir süre sonra bunları teker teker ayırdılar. İlk önce kılık kıyafette biraz gevşeklik getirdiler, sonra başörtüsü yasağı tek başına kaldı. Tabii ki belli bir zaman sonra hele de FETÖ liderinin 'başörtüsü füruattır' lafından sonra bir anda yüzlerce öğrenci açıldı. Kuran'ın emri için başımızı örten bizlerin üzerindeki baskı daha da arttı. 'Baş açılabiliyormuş madem füruatmış, siz niye açmıyorsunuz, siz militansınız' gibi baskılara maruz kaldık.'' şeklinde konuştu.
"3 gün Terörle Mücadele'de sorguladılar"
Hukuki ve legal yollarla haklarını aramak için mücadele ettiklerini, ''Beyaz Yürüyüş'' eylemi yaptıklarını, Türkiye Büyük Millet Meclisine yürüdüklerini ve siyasi parti temsilcileriyle görüştüklerini dile getiren Güneşer, şöyle devam etti:
"Eski TBMM Başkanı Hikmet Çetin'e giderek bu yasağa bir çözüm bulunmasını istedik. Orada Meclisin de ötesinde bir güç olduğunu gördük. 'Sizi anlıyoruz, yanınızdayız' deseler de bunun çözümüne dair hiçbir şey yapmadılar. O dönem siyasi konjonktür gereği yaptığımız her şey sadece farkındalığı artırdı, kesinlikle çözüme yönelik bir şey olmadı. Ne kadar öfkeli, kırgın, kızgın da olsak kırmadan, dökmeden, vatanımıza, milletimize laf gelmesin gayretiyle hakkımızı aramaya çalıştık. Bir çok dava açtık ama hepsi geri döndü. Elimizden gelen her şeyi yaptık. 11 Ekim'de Türkiye genelinde düzenlenen ''El ele'' eylemine katıldığım için DGM'de bölücülükle yargılandım. 3 gün Terörle Mücadele'de sorguladılar. Gözaltında kendi ifadelerimiz dışında katkılar yaptılar. Buna itiraz ettiğimiz zaman kabul etmediler ve zorla imzalattılar. O çok büyük üzüntü kaynağıydı bizim için. Başörtülü kadınların eğitim hayatından uzaklaştırılmasını, onların özgürce yaşamasının önüne engeller konulmasını sadece protesto ediyoruz diye bizi bölücülükle suçluyorlardı. Asıl onların yaptığı bölücülük olduğu halde bölücülükle suçlandık. Sadece inancımız nedeniyle bize böyle davranıldığı bilinciyle korkmuyorduk. O dönem bizlerin hapis cezası olmadı. Sonrasında zaman aşımından bu dava düştü.''
O dönem, Tunus'ta sokakta uygulanan başörtüsü yasağının Türkiye'de de uygulanacağı gibi söylemlerin yayıldığını söyleyen Güneşer, sokakta başörtüsüyle gezememe, eve kapanma ve inandıkları gibi yaşayamama korkusuna kapıldıklarını sözlerine ekledi.